Türk siyasetinde, “çok partili” hayata geçişin ardından ortaya çıkan siyasal kadroların en önemli temsilcilerinden Necmettin Erbakan vefat etti. Adnan Menderes’in idam edilmesinden sonra “hizaya” giren merkez sağın bir İslami eleştirisi olarak ortaya çıkan Milli Görüş hareketinin legal siyasetteki tezahürüdür Erbakan. “Morisson Süleyman” lakabıyla Türk siyasetinde açıktan ABD yanlısı siyasetin icracısı Süleyman Demirel’in 1969 seçimlerinde Erbakan’ın Adalet Partisi’nden milletvekili adaylığını engellemesi de belki bunun bir sonucudur.
Kısa süre sonra Milli Nizam Partisi ile siyaset sahnesine girecek olan Erbakan’ın başta ABD olmak üzere yüksek sesle dillendirdiği “Batı” karşıtlığı, Demirel başkanlığındaki AP’de o dönem pek de itibar görmüyordu. Bu nedenle Demirel’in vetosunu yiyen Erbakan 69 seçimlerine Konya’dan bağımsız aday olarak katıldı.
Günlük siyasette ve kişisel yaşamlarında dini dillerinden düşürmeyen, Cumhuriyet’in siyasal kadrolarının laiklik vurgusunu temel belirleyici argüman olarak kullandığı bir dönemde mevcut laiklik anlayışını karşı çıkarak dini söylemi siyasetinin merkezine oturtan Erbakan bu yanıyla da muadillerinden farklı bir yerde duruyordu.
Siyasal yaşamı boyunca, Cumhuriyet’in dayattığı, “laiklik” anlayışı ile mücadele etmesine karşın demokrasi, özgürlükler ve halkların eşitliği konularında devletçi gelenekten uzaklaşamıyor Erbakan. Seksen öncesinde yükselen işçi hareketlerini fark eden Erbakan’ın TÜRK-İŞ ve DİSK’e alternatif olarak bugün hala faaliyette bulunan HAK-İŞ’in kurulması için bizzat talimat verdiği biliniyor. Emekçi sınıfların çıkarlarından çok bu yığınların siyasal gücünü arkasına almayı planlayan Erbakan bu yaklaşımları ile pragmatik sağ siyasetin de önemli temsilcilerinden oldu.
Yetmişlerin son çeyreğinde yer aldığı Erbakan’ın da içinde yer aldığı Milliyetçi Cephe Hükümetleri sivil faşist güçlerin memleket genelinde işlediği korkunç cinayetlerin devlet eliyle perdelendiği, katillerin korunup, kollandığı dönemler oldu.
1995 seçimlerinin ardından Tansu Çiller liderliğindeki DYP ile kurduğu koalisyon hükümetinin Başbakanı olarak Kürt sorunun siyasal çözümüne ilişkin bazı adımlar attığı biliniyor. Bu dönemde Başbakan sıfatı ile PKK lideri Abdullah Öcalan’a sorunun silahsız çözümü konusunda mektup yazan Erbakan’ın siyasal yaşamının akamete uğratılmasında bu mektupların büyük etkisi olduğu aşikar. 28 Şubat sürecinde iktidardan uzaklaştırılan Erbakan’ın bunun ardından hakkında, sahtekarlık suçlamalarına kadar varacak gerekçelerle açılan davalar yoluyla siyaset dışına itilmesinde sorunun çözümü amacıyla yazdığı bu mektuplar etkili olmuştur.
Yine bugün, AKP’yi oluşturan kadroların o gün Refah Partisi’nden ayrılarak AKP’yi kurmalarının altında yatan temel etkenlerden biri Kürt sorunu konusundaki yaklaşımlarıdır. AKP, idam edilen Adnan Menderes’in ardından kurulan AP gibi Erbakan’ın siyaset dışı bırakılmasında devlet içindeki derin savaş lobileri ile anlaşmıştır.
AKP’nin kuruluşundan itibaren bu partiyi kuran kadroların, kendisinden bir şey öğrenememiş olmasından yakınan Erbakan, özellikle Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın icraatlarını değerlendirirken, Başbakan’ı, “Hoca ders anlatırken kaçıp arka sahada top oynayan tembel öğrencilere” benzetiyordu. Tüm bunların kamuoyunca da bilinmesine karşın, ölüm karşısında dahi riyakarlıktan arınamayan Erdoğan’ın, Erbakan’a ilişkin şu sözleri, “Öncelikle öğrenmeye ve öğretmeye adanmış bir hayat yaşayan Necmettin Erbakan'dan biz de çok şey öğrendik.” samimiyetsizliğin vardığı noktayı göstermesi bakımından dikkate değer.
Uzun siyasal yaşamı boyunca, “ümmet” fikrinin kuşatıcılığını gerekçe göstererek hemen yanı başındaki mazlum halkların uğradığı haksızlığı gidermek yerine devletin bekasını “korumakla” mükellef siyaseti seçen Erbakan’ın Kürt sorunun silah zoru ile çözülemeyeceğini anlaması da bu nedenle çok zaman almıştır.
Erbakan’ın ölümü, “Hak geldi Batıl Zail Oldu” sloganı ile Batı yanlısı, modernist Türk merkez sağına karşı İslami değerleri öne çıkaran Milli Görüş geleneğinin sonu olarak yorumlanabilir. Son olarak, Saadet Partisi içinde Erbakan sultasına karşı çıkan “liberal” Numan Kurtulmuş ekibinin ayrılması ile başlayan erime Erbakan’ın ölümü ile hızla dibe vuracak gibi görünüyor. Parti programından ziyade Erbakan’ın öncülüğünde şekillenen hareketin bir önceki bölünmede de ortaya çıktığı gibi veliaht Mücahit Erbakan eliyle sürdürülmesi imkansızdır.
Türk siyasetçilerinde anı yazma geleneği gelişmediği için Erbakan’ın da yaşadıkları ve tanıklıklarına ilişkin birinci el sağlıklı bilgilere ulaşamayacağız. Ancak kesin olan bir şey var ki, o da yaşamı boyunca sistemle karşı karşıya gelmeye cesaret edememiş Erbakan’ın son saatlerine bıraktığı vasiyeti ile buna yeltenmesidir. Erbakan, ölüm döşeğinde yakınlarından ardından resmi tören yapılmamasını istemiş. Ne TBMM ne de başka bir resmi tören istemeyen Erbakan adeta son yolculuğuna bu resmi ilişkinden arınarak gitmek istiyor gibi.
Erbakan devletten hatır istemeden son yolculuğuna çıkıyor...
canerdem2126@gmail.com
ANF NEWS AGENCY
28 Şub 2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder
Hakaret küfür vb yorumlarınız olursa savcılığa başvurulucaktır