Kurdun kuşun diline vakıf olmak insanlık tarihinde kaç kişiye nasip olmuştur bilinmez. Nice destanlar, nice masallar ve nice söylencelere konu olan kurdun kuşun dilinden anlama mitinin simgesi olarak Feqîyê Teyran bilinir. Kelime anlamı olarak Kuşların üstadı anlamına gelen bu isim, aynı zamanda 31 Mart gününün de ismidir. Kürdistan tarihinde Feqêyê Teyran Günü olarak bilinen bu günü maalesef hatırlayan da bilen de yok denecek kadar az…
20. yüzyılın edebiyat dehalarından biri olan Yaşar Kemal’in ‘Karıncanın Su İçtiği’ isimli eserinde de anlatılan Feqîyê Teyran, hem Kürt ekoloji ekolü, hem de bir edebiyat bilgesidir, şairidir, filozofudur. Eserlerinin son dönemlerde yeni yeni basılması sayesinde yaşadığı alan Teyran gününü ne yazık ki hatırlayan yok…
Kürtlerde bir gelenek olarak her güne bir isim, bir mana atfedilir. Yılın 365 günü, klasik takvimi tekrar isimler yerine, bir doğal metaforun, bir tarihsel kişiliğin ya da bir destansı anlamın karşılığı olarak isimlendirilir. 31 Mart ise Feqîyê Teyran olarak Kürtlerin bu günlerinden biri olarak tanımlanır.
31 Mart’ın Teyran’ın en sevdiği gün olmakla birlikte başka bir anlama sahiptir. Kürdistan’da baharın başlangıcı olarak kabul edilen gün 21 Mart’tır. Yani Newroz’dur. Bayram olarak kutlamaların başladığı bu tarih, 31 martta noktalanır. Kutlamalar bu güne kadar devam eder. Ve de batı algısına göre baharın başlangıcı 1 Nisan’dır. Bu iki gün arasındaki git gel Feqî’nin dikkatini çeken bir durumdur. Bahar artık gelmiştir 31 Martta. Feqî bu günü bütün neşe ve eğlence algısıyla karşılar ve özel bir anlam atfeder. Zamanla Kürtler 31 Mart’tı bu nedenlerle Feqîyê Teyran günü olarak kabul eder ve kutlar. Ancak maalesef bahsi geçen 365 günün ayrı ayrı anlamlarının hatırlanamadığı günümüzde, Kadim coğrafyanın bu kadim kişiliğine atfedilen günü de hatırlayan kalmadı…
Bir Kürt emirinin oğlu olarak dünyaya gelen Feqî, kasrın ve metanın olanaklarını bir kenara bırakarak hayatını efsanevi bir kuşu görmeye adar. Bu tercih nedeniyle de Kürdistan ve hatta Mezopotamya’da basmadık tek karış toprak bırakmaz. En ücra köye, mezraya, kasabaya, dağa ve ovaya yüz sürerek kuşu bulmaya koyulur. Bu yolculuğunda sayısız dengbêje de başvurur. Söz konusu kuş anka kuşudur. Her gördüğü insana bu kuşu soran ve izini süren Feqî, bir gezgin olarak geride ne bir iz bırakır, ne de mülkiyetin tek taşını…
Gittiği her yerde önemli bir etki bırakan Feqîyê her kes elinden geldiğince yardım eder ve azık, giyecek, yatacak yer verir. Her kaldığı yerden iyi dilekler alan Teyran yıllarca süren bu gezisi sırasında görmedik kuş bırakmaz. Feqî günlerden bir gün mavi bir kuş görür. Her yer maviye kesilir o anda, sonra apak bir kuş daha görür. Bu kuş başının etrafında üç kez dolaşır, halka çizer ve gözden kaybolur. Feqî bu insan üstü sabrı sonucunda, söz konusu ışıltının gözleri kör eden renk yansımasına karşın, onları heybesine koyar, herkesi kör eden bu renk kuşları, Feqîy’ê etkilemez. Tam tersine içini ışık huzmeleriyle doldurur Feqî’nin. Ve de Feqî’nin yüreğinden oluk oluk mutluluk, şiir ve efsane olup akar.
Feqî artık kuşlara vakıf olmuştur, onları anlamaktadır, onlarla arkadaşlık yapmaktadır. Kuşlarla devam eden yolculuğu, Feqî’nin bir gün anka kuşunun sesini duymasıyla bambaşka bir noktaya gelir. Duyduğu öyle bir sestir ki, bedeni adeta taş kesilir. Kuşları anlamaya vakıf olan Feqî, bir tek güneş doğarken duyulabilen kuşun sesini duymaya da vakıf olmuştur artık.
Feqî’nin duyduğu sadece anka kuşunun sesi değildir. Tanrısıyla kurduğu irtibatın, ermişliğinin sesidir aynı zamanda. Kaval ve saz aramaya koyulan Feqî, Bağdat’ta bulur çalgılarını. Gösterişsiz bir kaval ve sazdır artık Feqî’nin ününü bütün Mezopotamya’ya duyuracak olan… Onu artık coğrafyanın insanı, denbêj Feqî olarak tanımaya başlar. Kaval ve anka kuşu sesiyle duyulmamış besteler, şiirler dökülür Feqî’nin ermiş yüreğinden…
Ve kuşların dostunu uğurlamak da kuşlar alemine kalmıştır. Ölüm vakti geldiğinde, yer yüzünde ne kadar kuş varsa toplanırlar, üstadlarının ölümünden hemen önce. En son, sonunda kimsenin bakamadığı, ışıldamaktan bembeyaz kesilen bir kuş Feqî’nin yanına gelir, üç kez başının etrafından önder ve halka oluşturur… Halkalar arasında Feqî’nin ruhu tanrısının rahmetine ulaşmıştır. Efsane ve söylencelere göre yer kürede kuşların diline ilk vakıf olan Hazreti Süleyman’dır, sonra da Feqîyê Teyran… Ancak bu kadar derin bir anlam kuyusuna sahip olan Feqî ne yazık ki bu gün dolaştığı coğrafyada henüz layık olduğu değeri görmekten uzaktır. Tıpkı, ona atfedilen günün hatırlanmayışı gibi.
Hayatında hem bu kadar derin izler bırakan, hem de geride hiçbir meta ve mülk izi bırakmayan Feqî’nin ölümü de kendisine göredir. Öyle ki hala iki ayrı yerde mezarı olduğu bilinir. Biri Hizan’da öteki ise Muks’da (Bahçesaray).
ANF NEWS AGENCY
1 Nis 2011
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder
Hakaret küfür vb yorumlarınız olursa savcılığa başvurulucaktır